Afrika Araştırmacısı Sare şanlı, “Her bir Afrikalı öğrenci ülkesine döndüğünde Türkiye’nin kültür elçisi olacak. Ülkemizde ne kadar olumlu tecrübe yaşarlarsa, bu iki ülke halkı arasındaki ilişkileri o ölçüde olumlu etkileyecek” dedi.
Zambiya, Tanzanya ve Nijerya’da bir dönem yaşayan Afrika Araştırmacısı Sare Şanlı ile yaptığımız söyleşide; Afrika’nın kültürel kodlarına değindi. Türkiye’nin Afrika’nın çoğunluğunda bilinir olduğuna dikkat çeken Şanlı, bunda en etkili aracın Türk dizileri olduğunu söylüyor. Afrika’dan Türkiye’ye okumaya gelen öğrencilere de değinen Şanlı, “Her bir Afrikalı öğrenci ülkesine döndüğünde Türkiye’nin kültür elçisi olacak. Ülkemizde ne kadar olumlu tecrübe yaşarlarsa, bu iki ülke halkı arasındaki ilişkileri o ölçüde olumlu etkileyecek” dedi.
ZEYNEP KARACA
Zambiya 1964’te Kenneth Kaunda liderliğinde bağımsızlığını kazandı. Sömürge dönemine dair, kültürel ve sosyal etkiler mevcut mu? Toplum bu sorunu nasıl aşıyor?
Zambiya’da 72’den fazla etnik grup bulunuyor. Sömürge döneminde, hemen her ülkede olduğu gibi, Zambiya’da da etnik gruplar arasında çatışma yaratmak için belli topluluklara imtiyazlar sunulmuştu. Bağımsızlık sonrası Kenneth Kaunda, “Tek Zambiya, Tek Millet” sloganıyla halkı ulusal bir kimlik etrafında birleştirmeye çalıştı. Ancak bugün bile ülkede kabilecilik sorunu tamamen ortadan kalkmış değil. Etnik gruplar arasında çatışmalar yaşanmasa da siyaset sahnesinde politikacılar etnik kökenlerini ön plana çıkararak destek toplamaya çalışıyor. Ülkede nepotizm hâkim ve genellikle kendi kabilelerinden bireyleri üst düzey görevlere getirmeyi tercih ediyorlar.
Kaunda, sömürgeci geçmişten farklı bir yol izlemek için ülkesine özgü değerleri teşvik eden bir liderdi. Örneğin, çay, kahve ve asitli içeceklerden uzak durmuş ve Zambiya’ya özgü kumaş olan çitenge giymeye özen göstermişti. Fakat günümüzde Zambiya sokaklarında geleneksel kıyafetlere daha çok köylerde ya da özel günlerde rastlanıyor. Tanzanya ve Nijerya gibi ülkelerle karşılaştırıldığında Zambiyalıların Batılı giyim ve yaşam tarzını daha fazla benimsediğini görüyorum. Halk arasında kola, ketçap ve diğer işlenmiş gıdalar hızla popüler hale gelmiş durumda.
Sömürge dönemine ait bir diğer miras ten rengi ve saçın şekliyle ilgili. Kadınlar saçlarını düzleştirmek için ağır kimyasallar ya da peruk kullanmayı tercih ediyor. Daha endişe verici bir durum ise cilt beyazlatıcı ürünlerin ülkede oldukça yaygın olması ve özellikle kadınlar tarafından yüksek talep görmesi.
Halkın genelinde sömürge dönemine dair bilgi birikimi oldukça sınırlı. Eğitim müfredatında sömürgeciliğin Zambiya üzerindeki etkilerinden ziyade, Batılıların inşa ettiği altyapılar, hastaneler ve okullar gibi kazanımlardan bahsediliyor. Bu durum, müfredatın hala Batı eksenli olduğunu gösteriyor. Bunun yanı sıra, işsizlik ve ekonomik koşulların yetersizliği nedeniyle birçok genç Avrupa ülkelerinde yaşama hayali kuruyor.
Öte yandan, Zambiya kültürünü ve kimliğini koruma çabaları da yok değil. Başkent Lusaka’da bulunan Kadın Tarihi Müzesi, bu alandaki dikkat çekici girişimlerden biri. Müze, sömürge dönemi öncesinde kadınların toplumdaki saygın ve aktif rollerini gözler önüne seriyor ve sömürgeciliğin kadınların konumunu olumsuz yönde etkilediğini hatırlatıyor. Ayrıca, milli festivaller coşkuyla kutlanmaya devam ediyor ve yerel dillerde yayıncılık teşvik ediliyor.
![WhatsApp Image 2024 11 26 at 12.11.55](https://kayinews.com/wp-content/uploads/2024/11/WhatsApp-Image-2024-11-26-at-12.11.55-1024x497.jpeg)
Zambiya’nın nüfusunun büyük çoğunluğu Hristiyan olarak biliniyor. Orada yaşayan Müslümanlar açısından hayat nasıl devam ediyor? Müslümanlar kendi kültür ve geleneklerini rahat bir şekilde yaşatıyor mu?
Evet, belirttiğiniz gibi nüfusun büyük çoğunluğu (%95,5) Hristiyan. Ülke, 1991 yılında dönemin devlet başkanı Frederick Chiluba tarafından “Hristiyan ulus” ilan edildi ve bu ifade hâlâ anayasada yer alıyor. Her ne kadar azınlık dinlerin demokratik haklarının korunduğu belirtilse de Pentekostal kiliselerin uzun yıllar boyunca ayrıcalıklı bir konumda olduğunu söyleyebiliriz. (Pentekostal Hristiyanlık, Evanjelist/Protestan Hristiyanlığın bir koludur. Kutsal Ruh’a atfedilen önem Pentekostalizmi diğer Hristiyan mezheplerinden ayırır. Pentekostalizmde kutsal tamamıyla bireysel deneyimlerde aranır.)
Zambiya, Afrika kıtasında İslamiyet’in en geç yayıldığı ülkelerden biri. 19. yüzyılda Arap ve Hint tüccarlar aracılığıyla bazı yerli topluluklar İslam’la tanıştı. Daha sonra sömürge döneminde Hindistan ve Pakistan’dan gelen göçmenler ile çevre ülkelerden Müslüman Afrikalılar, Lübnanlılar ve diğer Arapların gelmesiyle Müslüman nüfus arttı. Ancak bugün bile bu oran %5’i geçmiyor.
Başkent Lusaka’ya gelenler, camilerin sayısından ve ezan sesinden Müslümanların dinlerini özgürce yaşayabildiklerini fark ederler. Özellikle Asya kökenli Müslümanların ticaretteki başarıları sayesinde ülkede medreseler ve İslam okulları açılmış, helal gıda sertifikası gibi konularda önemli çalışmalar yapılmıştır. Müslüman kadınlar tesettürlü giyinme konusunda özgür, ibadetlerini rahatça yerine getirebiliyorlar. Zambiya, bir Müslüman için hem ibadet özgürlüğünün hem de hoşgörünün bulunduğu nadir ülkelerden biri. Camiler, Hindu tapınakları ve kiliselerin yan yana olduğu; ibadethaneler arasında dostane bir selamlaşmanın yaşandığı bir ortam var.
Bununla birlikte, yerli Müslümanlar zaman zaman okullarda ve iş yerlerinde keyfi uygulamalara maruz kalabiliyor. Müslüman nüfusun artması için çeşitli dernekler aktif olarak çalışıyor. Ancak gelecekte Müslüman nüfusun kayda değer şekilde artması durumunda Zambiya yönetiminin yaklaşımının ne olacağını kestirmek zor. Bugün için ülkedeki barışçıl ortam ve hoşgörü kültürü dikkat çekici.
![WhatsApp Image 2024 11 26 at 12.10.59](https://kayinews.com/wp-content/uploads/2024/11/WhatsApp-Image-2024-11-26-at-12.10.59-1024x497.jpeg)
Victoria Şelaleleri gibi Dünyanın Yedi Doğa Harikası’ndan biri kabul edilen doğal güzellikler Zambiya’da bulunuyor. Zambiya’nın doğası ve kültür tarihi hakkında ne söylemek istersiniz?
Zambiya benim için yeryüzündeki cennet. Afrika dünya medyasında genellikle kurak, sıcak ve gelişmemiş olarak resmedilir. Zambiya ne kuraktır ne sıcak ne de gelişmemiş. Hatta Afrika’nın klimalı ülkesi olarak anıldığı gibi, haziran ve temmuz aylarında hava sıcaklığı 7-8 dereceye kadar düşer. Hemen her mevsim çiçek açan bir ağaç türü vardır. Bir mevsim kırmızı çiçekleri olan ateş ağaçlarını, öbür mevsim mor çiçekli jakarandaları seyredersiniz.
Elbette Zambiya deyince akla ülkeyi baştan uca sulayan Zambezi nehri ve şelaleleri geliyor. Bu şelaleler İngiliz sömürge döneminde Victoria Şelaleleri olarak adlandırılsa da ben onları yerli halkın verdiği isimle yani Mosi au Tunya olarak anmak istiyorum. O bölgede yaşayan Lozi halkının dilinde “Gürleyen Duman” anlamına gelen bu isim, şelalelerin çok önemli bir özelliğini anlatıyor bize: Su yere düştüğünde çıkan ses gerçekten gürleme sesi gibidir ve şiddetle yere çarpan su, yukarı doğru bir duman şeklinde yükselir. Bir de şelalelerin üzerinden hiç eksilmeyen gökkuşağı belki dünyanın başka hiçbir yerinde göremeyeceğiniz bir manzara sunar.
Zambiya’nın kültürüne gelince, ilk kelimem hoşgörü olur. Halkının bu denli kibar, anlayışlı, sakin ve uyumlu olduğu kaç ülke vardır bilemiyorum. Kavgayı ve çatışmayı hiç sevmeyen son derece güler yüzlü bir halkı var, herkes birbirine selam verir ve hâl hatır sorar. Bir eşya uzattığınızda bir Zambiyalı hafifçe eğilir ve eşyayı muhakkak iki eliyle alır. Kapıdan arkasını dönerek çıkmaz. Küçükler büyüklerin yanında az konuşur, yüksek bir zeminde değil, yerde oturur. Bir ortamda en güzel yere anneler oturtulur. Annelik o kadar kutsaldır ki, kadın anne olduktan sonra herkes o kadına daha saygıyla hitap eder. Bir anne, adeta herkesin annesi olur.
Zambiya kültüründe misafire ikram önemlidir, hediyeleşme önemlidir. Çarşıda, pazarda, yol kenarında bir şeyler satan insanlardan sebze meyve almak istediğinizde, sırf yabancı(misafir) olduğunuz için size aldığınız ürünün fazlası hediye olarak verilir. Sanırım Zambiya kültürü ile ilgili anlatılacak çok fazla şey var ancak çok ilgi çekici bir gelenek daha belirtip bitirmeye çalışayım. Zambiya’da her çocuğun iki veya daha fazla ismi olur. Çocuk ergenliğe ulaştığında kendi ismini seçer ve artık önceki ismi yalnızca aile bireyleri tarafından kullanılır. İlk isim, çocuk ile yetişkin akrabalar arasında oluşturulan yakın bağı sembolize eder.
![WhatsApp Image 2024 11 26 at 12.10.11](https://kayinews.com/wp-content/uploads/2024/11/WhatsApp-Image-2024-11-26-at-12.10.11-1024x497.jpeg)
Taarab ve Bongo Flava popüler müzik türleri olduğu biliniyor. Tanzanya’da müzik ve kültür ilişkisi üzerine gözlemleriniz neler?
Doğrusunu söylemek gerekirse Afrika müziği denilince Nijeryalı şarkıcıların en iyi olduğunu düşünürdüm, ta ki Tanzanya’ya gelene kadar. Bana kalırsa Tanzanya müziği hak ettiği ilgiyi görmüyor. Tanzanya genelinde çok sevilen Diamond Platinumz’u, Chley, Alikiba ve Jay Melody’yi tanıdıktan sonra uzun bir süre Svahili dilinde müzik dinlemeye başladım. Bongo Flava ülkenin sıcak havasına uyumlu son derece hareketli ritmi olan bir müzik türü. Tanzanya halkı müziği çok seviyor ve her fırsatta her yerde müzikle yaşıyor diyebilirim. Taarab ise 19. yüzyılda Zanzibar’da doğan, bu bölgeye özgü bir tür ve ülkedeki diğer müzik türlerinden bir hayli farklı. Zaten dinlediğinizde ilk önce Arap ve Hint tınısını alıyorsunuz. Ardından Svahili dilinde söylendiği için Afrika dokunuşunu, keman ve flüt gibi çalgılarla da Batı dokunuşunu hissediyorsunuz. Ülkenin demografik yapısını ve tarihini yansıtan tam bir kültür harmanı.
Sitti binti Saad, Taarab’ın gelişimine önemli katkılarda bulunan ilk kadın sanatçılardan ve bu türün “analarından” biri. Taarab, kadın solistler tarafından icra ediliyor. Zanzibar’a yolu düşenlerin canlı bir Taarab ziyafeti deneyimlemesini mutlaka tavsiye ederim.
![WhatsApp Image 2024 11 26 at 12.06.11](https://kayinews.com/wp-content/uploads/2024/11/WhatsApp-Image-2024-11-26-at-12.06.11-1024x497.jpeg)
Swahili dilinin Tanzanya’da yaygın kullanıldığını biliyoruz. Dil ve kültür üzerine ne söylemek istersiniz?
Evet, Svahili Tanzanya’nın resmi dili. Yalnızca Tanzanya’da değil, Kenya başta olmak üzere diğer Doğu Afrika ülkelerinde de yaygın şekilde konuşuluyor. Bugün yaklaşık 200 milyon Afrikalı Svahili konuşuyor.
Tanzanya, Kenya ve Uganda gibi ülkelerin bağımsızlık süreçlerine baktığımızda, Svahili’nin sömürgeci Avrupalıların kontrol ve komuta dillerinden bağımsızlaşmak için önemli bir araç olduğunu görüyoruz. Örneğin, “uhuru” (özgürlük) kelimesi, bağımsızlık mücadelesinin simgesi haline gelmişti. Nobel Ödüllü Nijeryalı yazar Wole Soyinka, 1960’lardan beri Afrika kıtasında bir ortak dil olarak Svahili’nin benimsenmesi çağrısında bulundu. Nitekim Afrika Birliği (AU) da 2004’te Svahili’yi resmi dil olarak kabul etti.
Svahili, aynı zamanda popüler kültürde de yer buluyor. Hollywood yapımı “Aslan Kral” filmindeki Simba (aslan anlamına gelir) ve ünlü Tanzanyalı ressamdan ilham alınan “Tinga Tinga Tales” buna örnek. Svahili’nin “karibu” (hoş geldiniz) ve “asante” (teşekkürler) gibi kelimeleri, kültürün global düzeyde tanıtılmasına katkı sağladı.
Svahili Arapçadan aldığı çok sayıda kelime nedeniyle Türkçe ile de (rengi, kitabu, kalamu, habar…) ortak kelimelere sahip.
Svahili’nin Tanzanya’daki güçlü konumunu yerinde gözlemlemek beni bir yabancı olarak hem zorladı hem de çok şey öğretti. İngilizcenin yaygın olduğu ülkelerden sonra, Tanzanya’da Svahili dilinin yerel kültürle organik bir bağ içinde olduğunu fark ettim. Dil, Tanzanyalılar için kimliklerini ifade etmenin özgün bir yolu. Svahili dilinde yazılmış şarkılar, şiirler ve atasözleri, halkın dil yoluyla ulusal bir aidiyet duygusu geliştirdiğini gösteriyor.
Bunun aksine, Zambiya gibi ülkelerde İngilizce, eğitim ve resmi dil olarak kullanılıyor. Ancak halk günlük yaşamında Bemba, Nyanca ve Tonga gibi yerel dillerde konuşuyor. Bu durum, kimlikten kopukluk hissi yaratabiliyor. Svahili’nin herkesi kapsayan yapısı, Tanzanya’da bir “biz” duygusu yaratırken, sömürge dillerinin hâkim olduğu diğer ülkelerde bu etki ne yazık ki zayıf kalıyor.
Tanzanya halkı kendi hikayelerini kendi dillerinde yazıp okurken, diğer birçok Afrika ülkesinde edebiyat sömürge dillerinde yazılıyor. Bu durumun bir avantajı, uluslararası düzeyde okunabilirlik. Ama yerel dillerin kaybolmasına yol açması hâlâ büyük bir sorun olarak karşımızda duruyor.
![WhatsApp Image 2024 11 26 at 12.05.37](https://kayinews.com/wp-content/uploads/2024/11/WhatsApp-Image-2024-11-26-at-12.05.37-1024x497.jpeg)
Nijerya, Zambiya ve Tanzanya gibi üç ülkede yaşama ve kültürünü deneyimleme fırsatı buldunuz? Bunlar sizde nasıl bir deneyim oluşturdu?
Doğrusu kendimi çok şanslı hissediyorum. Çok sevdiğim Afrika kıtasının batısını, güneyini ve doğusunu deneyimlemek nasip oldu. Dilerim birkaç Afrika ülkesinde daha yaşama imkânım olur. Bu deneyimler, Afrika’ya yönelik genellemelerin ne kadar yanlış olduğunu bizzat görmemi sağladı. Elbette üç ülke arasında benzerlikler var, ancak farklılıkların çok daha belirgin olduğunu söylemeliyim. İklim, doğa, kültür, din anlayışı ve toplumsal yapı açısından her biri birbirinden oldukça farklı.
Nijerya’nın başlı başına bir kültür yumağı olduğunu düşünüyorum. 250’den fazla etnik grubun olduğu 200 milyon nüfuslu ülke, sosyolojik açıdan inanılmaz zengin. Yorubalar ve Hausalar derin kültürel birikimleri ve gelenekleri ile özellikle ilgimi çeken iki etnik grup oldu. Nijerya’dan anlatılacak çok hikâye var ve o hikayeleri en iyi anlatanlar da Nijeryalı yazarlar. Bu nedenle ben Afrika Edebiyatı içinde birinciliği Nijeryalı yazarlara verirdim. Nijerya insanının da çok cana yakın ve konuşkan olduğunu söylemek isterim, hala en yakın arkadaşlarım Nijeryalı. Ancak ülkenin bir beyaz yabancı için en zor tarafı güvenlik sorunu. Zambiya ise güvenlik konusunda çok az sorunla karşılaşacağınız bir ülke. Türkiye ile hiçbir tarihi veya dini bağ olmamasına rağmen, Zambiya insanının gösterdiği ilgi ve sevgiden çok memnun kaldım. Zambiyalılar o kadar sıcak ve misafirperver ki, Tanzanya’ya taşındığımda insanlarını Zambiyalılarla kıyasladığım için ilk başta Tanzanyalıları biraz soğuk ve mesafeli bulmuştum. Oysa onlar da benzer şekilde sıcak insanlar. Tanzanya’da ayrıca dil engeliyle karşılaştım. Nijerya ve Zambiya’da resmi dil İngilizce olduğu için iletişimde sorun yaşamazken, Tanzanya halkı Svahili dilini konuşuyor. Bu nedenle yabancılarla konuşurken çekingen davranabiliyorlar.
Tanzanya’nın demografik ve mimari yapısı da diğer iki ülkeden oldukça farklı. Fakir halkın yaşamı her üç ülkede benzer olsa da ekonomik düzeyi yüksek insanların yaşam tarzı belirgin şekilde ayrışıyor. Nijerya ve Zambiya’da gelir düzeyi yüksek kişiler bahçeli villalarda veya sitelerde yaşarken, Tanzanya’da yüksek katlı binalar, yani apartman hayatı da yaygın. (Zambiya’da devlet binaları dışında yüksek bina görmek imkânsız.)
Her üç ülkede de Çinlilerin yoğun varlığı, Afrika’nın ekonomik işbirliklerini anlamak açısından oldukça öğreticiydi. Çinli şirketlerin sayısı inanılmaz derecede fazla. Ayrıca Hindistanlı ve Lübnanlı tüccarların kültür üzerindeki etkileri de dikkat çekiyor. Bu topluluklar, mutfaktan müziğe, festivallerden ibadethanelere kadar pek çok alanda iz bırakmış. Özellikle Lübnanlılar sayesinde damak zevkimize yakın lezzetleri marketlerde veya restoranlarda bulmak mümkün.
Türklerin tanınırlığına gelirsek, en fazla Tanzanya’da biliniyoruz. İsmini duymadığım Türk dizilerindeki karakterlerle hitap edenlerden, Türkçe birkaç kelime konuşmaya çalışanlara kadar bu ilgiyi görmek gerçekten mutluluk verici. Marketlerde Türkiye’den gelen ürünlerle karşılaşmak da ayrı bir keyif.
![WhatsApp Image 2024 11 26 at 12.05.37 1](https://kayinews.com/wp-content/uploads/2024/11/WhatsApp-Image-2024-11-26-at-12.05.37-1-1024x497.jpeg)
Bu ülkelerde ilk karşılaştığınızda sizde şaşkınlık yaratan şeyler neler oldu? Hangi gelenek ve görenek size etkileyici ya da şaşırtıcı geldi?
Beni en çok şaşırtan şey, medyada gösterilen Afrika ile bizzat deneyimlediğim Afrika arasındaki uçurum oldu. Medyada genellikle yardıma muhtaç insanların yaşadığı kurak, susuz köyler veya savaşlar sonucu oluşan mülteci kampları gösteriliyor. Bunun yanı sıra yarı çıplak dans eden insanlar, egzotik gelenekler ya da vahşi yaşam manzaraları öne çıkarılıyor. Ancak ilk Afrika ülkem Nijerya’ya adım attığımda karşılaştığım manzara, tüm bu algıyı yerle bir etti.
Her yer yemyeşil, muhteşem güzellikte sokaklar ve evler var, kocaman alışveriş merkezleri, hastaneler, oteller, camiler, kiliseler, lüks araçlar… Geleneksel kıyafetlerin yanı sıra modern giyimi tercih eden insanlar, son derece entelektüel gençler, dünya sıralamasında üst sıralarda olan üniversiteler, kitapçılar, muhteşem el sanatları…Market raflarında sayısız ürün çeşidi, hepsi birbirinden modern restoranlar….Afrika’ya dair tek bir hikaye anlatıldığı için bizler tüm bu saydıklarımın varlığından habersiziz ne yazık ki.
Bir diğer ilginç şey de beyaz olduğumu Afrika’ya gelene kadar hiç fark etmememdir sanırım. Daha önce iki farklı ülkede yaşadım ve yabancı olduğum çoğu zaman anlaşılmıyordu bile. Ancak Afrika ülkelerinde ne yaparsanız yapın yabancı olduğunuzu belli ediyorsunuz ve bu beyaz olma durumunu hiç unutamıyorsunuz. Bazen bir çocuk “oyinbo”(Nijerya’da beyazlar için kullanılan kelime) yada “muzungu”(Afrika’nın güneyinde ve doğusunda beyazlar için kullanılıyor) diye seslenip gülüyor, bazen sizin de gülümsediğiniz biri fotoğraf çekinmek için izin istiyor.
En çok etkilendiğim şeylerden biri de insanların selamlaşma kültürü oldu. Afrika’da, tanıyıp tanımadığına bakmadan herkes birbirine selam veriyor, hâl hatır soruyor. Müslümanı da Hristiyanı da selamı ve gülümsemeyi bir yaşam biçimi haline getirmiş durumda. Bu sıcaklık ve samimiyet beni derinden etkiledi. O kadar alıştım ki, Türkiye’ye döndüğümde insanların birbirine gülümsemekten bile kaçındığını, selamlaşmayı unutmuş gibi davrandığını gördüğümde içim burkuluyor.
![WhatsApp Image 2024 11 26 at 12.02.45](https://kayinews.com/wp-content/uploads/2024/11/WhatsApp-Image-2024-11-26-at-12.02.45-1024x497.jpeg)
Afrika’dan, Türkiye’ye bakış nasıl? Orada Türkler nasıl karşılanıyor?
Öncelikle Türkiye’nin Afrika ülkeleriyle kurduğu diplomatik ilişkilerin yanı sıra TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, Maarif Vakfı Okulları, Afrika’da 40’tan fazla ülkeye uçuş gerçekleştiren Türk Hava Yolları ile her geçen yıl daha sağlam bağlar geliştirdiğimize inanıyorum. Ticari anlamda da ilişkilerimiz olumlu ilerliyor. Çok sayıda Türk firma Afrika’ya yöneldi, gerçekten büyük projelere imza atılıyor. Tüm bunlar Türkiye’nin tanınması için atılan önemli adımlar.
Halk nezdinde tanınırlığa gelince, yaşadığım ülkelerden yola çıkarak gözlemlerimden bahsedebilirim. Nüfusunun yarısı Müslüman olan Nijerya ile hem dini hem de tarihi bağlarımız var. Bu nedenle Müslüman Nijeryalılar Türkiye’yi daha iyi tanıyor, imkân bulanlar ziyaret ediyor, gençler Türkiye’de okumak istiyor. Bu kesim içinde Türkiye siyaseti ile yakından ilgilenenler dahi var. Elbette Türkiyeliyim dediğimde “Orası neresi?” diye soranlar da oldu ama çoğunluk ya bir futbol takımının ismini söylüyor ya da İstanbul’u ziyaret etmek istediğini belirtiyor. Tanzanya’da da benzer şekilde daha çok Müslüman nüfus tarafından tanınıyoruz. En çok Türk dizisi sanırım burada izleniyor. Yolda giderken dizilerin reklamlarını dev ekranlarda görmek çok farklı bir his. Zanzibar, turizm nedeniyle her yıl daha fazla Türk turisti ağırlıyor ve halk “Waturuki” (Türkleri) görmekten memnun. Esnafı birkaç kelime Türkçe konuşarak müşterileri etkilemeye başladı bile. Zambiya ise henüz Türkleri tanımıyor. Çok sayıda Zambiyalı ile tanıştım ancak Türkiye’de okumuş bir genç arkadaş dışında Türkiye hakkında bir şeyler bilene rastlamadım. Zambiya ile olan ilişkimiz Nijerya ve Tanzanya’ya kıyasla daha zayıf. Daha çok briket firmaları ile inşaat sektöründe yer alıyoruz. Genel olarak Türkiye diğer Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında temiz bir sicile ve güçlü bir geçmişe sahip kardeş ülke Afrika için.
Son zamanlarda Afrika ile artan ticari bağların Afrika-Türkiye ilişkisinde kültürel de bir etkisi olacak mı?
Kesinlikle olacağını düşünüyorum. Bunu daha fazla ticari bağımızın bulunduğu Nijerya, Tanzanya ile henüz ticari ilişkilerimizin istenen seviyede olmadığı Zambiya’yı kıyasladığımızda görüyorum. Ticari bağlar arttıkça kendimizi tanıtma imkânı bulduğumuz kadar, Afrika’nın zengin kültürünü de keşfediyoruz.
Tanzanya kanallarında Türk dizilerine rastlamak, marketlerde çaydanlık ve ince belli çay bardakları görmek oldukça şaşırtıcı. Türk ürünleri kaliteyle eş tanımlanıyor genelde. Türk insanı da Afrika kültürüne ilgi duyacak, ön yargıların yıkılması noktasında ticari ilişkilerin artmasının çok büyük etkisi olacağı kanaatindeyim.
![WhatsApp Image 2024 11 26 at 12.01.27](https://kayinews.com/wp-content/uploads/2024/11/WhatsApp-Image-2024-11-26-at-12.01.27-1024x901.jpeg)
Türkiye’ye okumaya gelen çok sayıda Afrikalı öğrenci var. Bu öğrencilerin gelecekte Türkiye-Afrika ilişkilerine katkı sağlayacağını düşünüyor musunuz?
Şüphesiz. Her bir Afrikalı öğrenci ülkesine döndüğünde Türkiye’nin kültür elçisi olacak. Ülkemizde ne kadar olumlu tecrübe yaşarlarsa, bu iki ülke halkı arasındaki ilişkileri o ölçüde olumlu etkileyecek. Türkiye’de eğitim alan Afrikalı kardeşlerimiz, ileride ülkelerinde üst düzey pozisyonlara gelerek Türkiye’ye olan bağlarıyla diplomatik ilişkileri güçlendirebilir ve ticaret, yatırım ile ekonomik iş birliği fırsatlarını artırarak Türkiye’nin yumuşak gücüne katkıda bulunabilir.
Ancak şuna değinmek isterim, yalnızca Afrikalı öğrencileri ülkemize çekmek değil, öğrencilerimizi Afrika’nın saygın üniversitelerinde okumaya teşvik etmek de hedefimizde olmalı. Çoğumuz bilmiyoruz ama başta Güney Afrika olmak üzere Gana, Uganda, Nijerya, Tanzanya gibi ülkeler çok sayıda prestijli üniversiteye ev sahipliği yapıyor.
QS Dünya Üniversite Sıralamasında 40’tan fazla Afrika üniversitesi yer alıyor. (https://www.topuniversities.com/university-rankings-articles/world-university-rankings/top-universities-africa )
Ne yazık ki halkımızın büyük bir kısmı biraz da medyanın olumsuz etkisiyle Afrika’da üniversite ya da herhangi bir eğitim kurumu olabileceğini bile düşünmüyor. Bu noktada Afrikalı öğrencilere yönelik tutumuzu gözden geçirmemiz lazım. Ülkemize gelen gençlerin hepsi birden fazla yabancı dil bilen, kendi ülkelerinde çok iyi eğitimden geçmiş bireyler. Kendi ülkelerinde üniversite olmadığı için gelmiyorlar, farklı bir kültürü tanımak ve ülkelerine tanıtmak için buradalar. Her biri inşa etmekte olduğumuz Afrika-Türkiye ilişkilerinin son derece önemli bir parçası.