Diyabet ve hipertansiyon, son dönem kronik böbrek yetmezliğinin en önemli nedenlerinden

Diyabet ve hipertansiyon, son dönem kronik böbrek yetmezliğinin en önemli nedenlerinden olarak görülüyor.

İhlas Haber Ajansı

İhlas Haber Ajansı

25 Tem, 2024

Diyabet ve hipertansiyon, son dönem kronik böbrek yetmezliğinin en önemli nedenlerinden olarak görülüyor.

Dünya Sağlık Örgütü tarafından ’bulaşıcı olmadığı halde salgın şeklinde yayılan’ kronik bir hastalık olarak nitelendirilen diyabet hastalarının çoğu, bu süreçte aslında kendilerine yüksek tansiyonun da eşlik ettiğinden haberdar olmayabiliyor.

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nefroloji Bilim Dalı Başkanı ve Türk Böbrek Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Aydın Türkmen, yapılan bilimsel çalışmalarla şeker hastalığı ile yüksek tansiyon arasında güçlü bir bağ bulunduğuna dikkat çekerek, “Hatalı beslenme, hareketsizlik, obezite gibi nedenlerle sonradan edinilmiş şeker hastalığı, bir diğer ifadeyle tip-2 diyabet hastalarının yaklaşık yüzde 70’i, aynı zamanda yüksek tansiyon hastası ve bu hastaların bir kısmı tansiyon düzeylerini düşürebilmek için reçeteli ilaçlar kullanıyor. Gerek tip-2 diyabet, gerekse yüksek tansiyon ortak bir paydada buluşur; her ikisi de kronik hastalıklardır, neredeyse hayatı boyunca hastayla birliktedirler ve her iki hastalık da kişinin beslenme, egzersiz ve yaşam alışkanlıklarından doğrudan etkilenir. Bu iki kronik hastalığın birlikteliği, iskemik kalp hastalığı sıklığını ve bunlara bağlı ölümleri de kat kat artırmaktadır” dedi.

Türk Böbrek Vakfı Başkanı Timur Erk ise son dönem kronik böbrek yetmezliği hastalığının gelişmesinde diyabet ve hipertansiyonun iki önemli neden olduğunu vurgulayarak, “Türkiye’de yaklaşık 65 bin diyaliz hastası bulunuyor ve bu hastaların ortalama yüzde 40’ı şeker hastalığı nedeniyle son dönem kronik böbrek yetmezliği hastası. Ayrıca pandemi sürecinde erken evrelerdeki hastaların doktor kontrollerini aksatması, günümüzde kronik böbrek yetmezliği hastalığının artmasına da neden oldu. Bu duruma birbirini tetikleyen obezite açısından baktığımızda ise Türkiye, maalesef obezite açısından Avrupa’da birinci, dünyada ise üçüncü sırada. Biz Türk Böbrek Vakfı olarak ülkemizde böbrek sağlığının korunması adına 14 yıldan bu yana sahada eğitimlerle koruyucu hekimlik yapıyoruz. Unutulmamalı ki bu hastalıklar, sağlıklı beslenme ve doğru yaşam alışkanlıkları ile önlenebilir” dedi.

“Yaşamı tehdit eden riskleri düşürmek hastanın kontrolünde”

Diyabet ve hipertansiyon ile ilgili hasta ve hasta yakınlarına detaylı bilgiler veren Türkmen, “Hasta yeterli ve dengeli beslenir, sigara ve alkol gibi zararlı alışkanlıkları bırakır, hayatına spor anlamında hareket katar, kilosunu kontrol altına alır ve ilaç tedavisini aksatmaz ise bu durumda hem kan şekeri hem kan basıncı kontrol altına alınır. Böylece hasta, her iki kronik hastalığa rağmen sağlıkla yaşayabilir ve yaşamı tehdit eden riskleri en düşük seviyeye indirebilir. Şeker hastalığındaki ana sorun, hastalarda besinlerle vücuda giren şekeri, bilimsel tabiriyle glikozu, enerji üretmek üzere hücrelere taşıması gereken insülin hormonu yetersizliği veya eksikliğidir. Bu hastalarda insülin üretimi yetersiz olabileceği gibi hiç üretilmiyor da olabilir. Sonuç olarak kanda biriken glikoz, özellikle atar damarlara ve dolayısıyla böbreklere zarar verir. Böbrekler, yoğun damar yapısına sahip organlar oldukları için damarları etkileyen tüm sağlık sorunları, böbrekleri de etkiler. Şeker hastalığının böbreklerde oluşturduğu hasar nedeniyle böbreklerden tuz ve su atımı bozulur, bunun sonucu olarak da kan basıncı yükselir. Şeker hastalığı zaman içerisinde küçük kan damarlarına zarar verir. Bu, kan damar duvarlarının sertleşmesine ve düzgün çalışmamasına neden olur. Bütün bunlar da yüksek tansiyonun ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Kalp krizi ve felç gibi hastalıklar hem şeker hem de tansiyon hastası olan kişilerde, diyabeti olmayan yüksek tansiyonlu kişilere göre yaklaşık iki kat daha fazla görülür. Beyindeki kan damarları, yüksek tansiyonun verdiği hasara karşı hassas olduğundan, kronik yüksek tansiyon, demans ve felç gibi sağlık sorunlarının da erken başlamasına yol açabilir” dedi.

“Şeker hastalığında da günlük tuz tüketimine dikkat edilmeli”

Türkmen, “Tansiyonun, bir diğer ifade ile kan basıncının 130/80 mmHg düzeyinde tutulması idealdir. Ancak bu düzeye ulaşabilmek için birçok şeker hastasının uzman hekim kontrolünde hipertansiyon ilacı kullanması gerekebilir. Kullanılacak ilaçlar, böbrek ve kalp hasarını yavaşlatmak, kan basıncını ve kilo alımını kontrol etmek gibi yan faydalar da sağlayabilirler. Şeker hastaları da yüksek tansiyonu önlemek için günlük tuz tüketimlerini kısıtlamalıdır. Sağlıklı bireyler için tavsiye edilen günlük tuz tüketimi yaklaşık 6 gramdır. Bu oran dolu bir çay kaşığı kadar tuza denk gelir. Ancak burada önemli olan, yediklerimizin bazılarının içinde tuz olduğunu, 6 gram tuzun bir gün içinde eklememize izin verilen miktar değil, tüm yediklerimizden aldığımız toplam miktar olduğunu hatırlamaktır. Ayrıca, dönemsel doktor kontrolleri asla ihmal edilmemelidir. Özellikle reçeteli ilaç kullanan hastalar, kendilerini takip eden uzman hekimlerin yönlendirmesi doğrultusunda yılda birkaç defa düzenli kontrol takvimlerine sadık kalmalıdır” dedi.